Yetmişli yılların türküsüydü. Nüfus artışı, büyük şehirlerin albenisi insanları topraktan koparıyordu
Yetmişli yılların türküsüydü. Nüfus artışı, büyük şehirlerin albenisi insanları topraktan koparıyordu. Yurt dışına gitmek için kıyasıya bir yarış vardı. Köyde kalırsan bitersin. Almanya’ya gidersen zengin olur dönersin. Dönmek denilen ise tatilde doğum büyüdüğün topraklara konuk olarak gelmekti!
Köyden şehre göç, Gazap Üzümleri adlı romanda işlenmişti. Sanayinin gelişebilmesi için ucuz, daha çok insan gücü gerekliydi. İnsanlar topraklarından koparıldı. Gün geldi, makineleşmenin sonucunda üretim arttı. Çalıştırılan insan sayısı azaldı. Şehirlere göçenler köylerine geri dönemedi. Dönenler ise işsiz kaldı. Onların yapacağı işleri makineler yapıyordu.
Yüzlerce yıldır, adım adım yürüyen gelişmelere kimse ayak uyduramaz olmuştu. İnsanlar şaşkındı, ne yapacağına karar veremiyordu. Mutlaka anımsayanlar vardır: yetmişli yıllarda yurt dışından getirilen ürünler el üstünde tutuluyordu. Muhtar çakmaklarının yerini yurt dışından getirilen çakmaklar almıştı. Onların içindeki gaz bittiğinde atılmak için üretilmişti. Onları çöpe atmak istemeyen bizler çakmakçılara koşuyorduk. Küçük bir değişikle yeniden kullanır hale geliyordu. Her köşe başında çakmaklara gaz dolduran çakmakçılar vardı. Yok, olan mesleklerin arasına onlar da girdi.
Teknoloji sadece kullandığımız telefonları, eşyaları değiştirmedi. İnsanlar bozulan eşyalarını tamircilere götürüyordu. Dayanıklı tüketim eşyaları denilen buzdolabı, televizyon, mobilyalar; ayakkabılar, elbiseler bir şekilde tamir edilip kullanılıyordu.
Önce kullandığımız eşyalar eskimeden değişir oldu. Kısa sürede insanlar değişmeye başladı. Eşya mı aldı, kullan at. Tamirle uğraşma. Eski model telefon, eski bilgisayar kullanma. Yenisi çıkmış, elindeki ürünü değiştirmezsen çevrende saygınlığın kalmaz.
İnsanlar önce para harcamayı, sonra para kazanmayı öğreniyor. Sonuçları ise açık seçik ortada!
Kullan at anlayışı sadece eşyalar için geçerli değil. İnsanları da gerektiğinde, gerektiği kadar kullanırsın. Günü geldiğinde atarsın. Çöpe atmak için zahmet etme. Elbette her işin bir yolu yordamı vardır.
Müzelerde binlerce yıldır insanların yaşadıkları dönemlere ait izler bulunur. Küpler dolusu altın peşinde koşanlar için üç beş çanak, çömlek parçası bir şey anlatmaz. Ancak tarihsel süreç içerisinde atalarımızın yüz yıllar boyu süren çabaları, çektikleri acıları anlatan sayısız örnekler vardır. Küçümsediğimiz kilden yapılma seramik ürünlerin daha çok kullanım alanı varmış. Binlerce kil tablet tarihin karanlıkta kalan dönemlerini aydınlatıyor.
Mutfak eşyaları, kilden yapılmış tabletler, turşu, pekmez küplerinin yanı sıra onlara göre daha büyük olan buğday, kuru bakliyat küpleri müzelerde yerini almış. İnsanlar, bir dönem mezara gömülürken küplerin içine konmuş. Kilden o kadar çok değişik eşyalar yapılmış ki hepsini tek tek yazmaya olanak yok.
Zaman içerisinde cam ürünler günlük kullanımda yerini almış. Gözyaşı şişeleri, cam bilezikler kullanılmış. Bakır kaplar zaman içerisinde günlük kullanımda yerini almış. Gün gelmiş alüminyum mutfak eşyaları bakır kapların kilden yapılma mutfak eşyalarının yerini almış.
Plastik ürünlerin günlük kullanımda yerini alması seramiğin pabucu tamamen dama atmış. Üretimi kolay, yenisini almak sudan ucuz. Reklamlara bakılırsa son derece sağlıklıymış. Bir kez kullanıp atıyorsun. Atılan plastik ürünler toplanıp yeniden değerlendiriliyor. Çöpten toplanan plastikler yeniden işlenip yeniden kullanıma sunuluyor. Bazı plastik ürünlerin gıda tüketiminde kullanılmaması için uyarılar varmış. Kaç kişi bunun farkında?
Plastik ürünlerin kullanılmadığı alan yok. Osmancık’tan baba mesleği çömlekçiliği sürdürmeye çalışan merhum Abdullah usta çok dertliydi. Plastiğin kendi mesleğini nasıl bitirdiğini kendine has uygun bir dille anlatmıştı. Kullandığımız ürünlerin kendisi plastik değilse ambalajı kesinlikle plastik.
Kullan at reklamıyla sunulan plastik ürünlerin girmediği alan yok gibi. Müzelerde gizli saklı yerlere konulan seramik ürünlerin yeri plastik almış. Kimse seramik ürünlere dönüp bakmıyor. Bir bakıma haksız sayılmazlar. Yüz taneden fazla plastik bardak alıyorsun bedava sayılan bir fiyata. Kullan at.
Plastikten şişme havuz alıyorsun, üfleyip şişirdikten sonra için suyla doldurup kullan. Şişme botlar var. Kullandıktan sonra havasını boşalt; zamanı gelince yeniden şişirirsin. Şişme yataklar, şişme koltuklar için özel hava motorları var. Üflemeye gerek kalmıyor.
Plastik doğayı bitiriyormuş; kimin uğrunda? Her konuda yazılmış türkülerimiz var: “Bas bas paraları Leyla’ya. Bi daha mı geleceğiz dünyaya”
Ne dersiniz bekarlar? Sakın üzülmeyin, dert sahibi olmayın. Sizler için de yazılmış türkülerimiz var.