Geçtiğimiz hafta sonu  Efes Selçuk Belediyesi tarafından Gökçealan Osmancık Üzüm Şenliği gerçekleşti. Şenlikte, Selçuk Belediye Başkanı Gökçealan’ın Osmancık üzümünün coğrafi işaretini aldığını bildirdi.

Peki Osmancık üzümü ilçemizden mi o bölgelere gitti?

Arar tatil bitti, öğrenciler ders başı yaptı Arar tatil bitti, öğrenciler ders başı yaptı

Osmancıklı Avukat Osman Dinçer, Osmancık üzümü ile ilgili uzun yıllar araştırma yapan bir isim. Gemici Mahallesi Kızılırmak sahilinde yaklaşık 15 dönüm üzerinde kurulu ve her türlü meyve ve sebze çeşidinin yetiştiği bir bahçeye sahip. 40’a yakın da üzüm çeşidini bahçesinde yetiştirdiğini biliyoruz. Kendisiyle yaptığımız sohbetlerde Osmancık üzümünün ilçemizden o bölgelere gittiğine dair önemli bilgiler yer alıyordu.  29 Haziran 2011 yılında emekli öğretmenler Yücel Boyacı ve Mehmet Özata ile kendisini bahçesinde ziyaret etmiştik.

Son olarak 26 Eylül 2023 tarihinde kendisiyle bir kez daha karşılaştım. Ve 12 yıl önce sohbetimize konu olan Osmancık üzümünü bir kez daha anlatmasını rica ettim. Denilen o ki, bundan yaklaşık 60 yıl önce belki daha fazla Osmancık Askerlik Şubesinde vatani görevini yapan bir asker, terhis olurken, şubenin bahçesinde bulunan üzüm bağından aldığı fideleri Aydın'ın Kuşadası ilçesine bağlı Kirazlı köyüne götürmüş ve orada yetiştirerek çoğalmasını sağlamış. Sofralık ve şaraplık olarak yetişen üzümler böylece o bölgeye yayılmış.

60 YILLIK BAĞI GENÇLEŞTİRDİ

Dereboğazı Bağları, Gökbel Bağları, Kaleli Bağları, Gemici Bağları, diye bilinen üzüm bağları bugün neredeyse yok denecek kadar azalsa da birkaç girişimcinin çabalarıyla devam ediyor. 2020 yılında vefat eden merhum emekli öğretmen Dursun Cebeci ile vefatından yaklaşık 10 yıl önce yani 5 Eylül 2011 yılında yaptığım bir röportaj da özellikle şarap üreticileri tarafından makbul görülen aynı zamanda sofralık olarak da tüketilen Osmancık üzümü konu edilmişti. Merhum Cebeci, Doğancı Deresi, Gürleyik ve Ağaderesi’nin vadisinde 140 dönümlük arazi üzerinde 60 yıllık bir bağı gençleştirerek bağcılığa başlamıştı. Ve o bağda meyve mirasımızın ürünü olan meşhur Osmancık üzümü, İzmir ve Denizli’den getirdiği altın salkım sarı üzüm, Kardinal genç üzüm bağlarının yanı sıra 10 binden fazla meyve ağacını da dört yıl gibi kısa bir sürede yetiştirdiğini söylemişti.

OSMANCIK ÜZÜMÜNÜ İZMİR TESCİLLEDİ  

Yıllardır sofralık üzüm olarak tüketilen ''Osmancık'' üzümünün dünyada sadece Kirazlı'da ve komşusu Gökçealan Köyü’nde kaldığı Ege üniversitesi Bahçe Bitkileri Bölümü’nce tespit edilmiş ve bir koruma projesi hazırlanmaya başlanmış. Edindiğimiz bilgilere göre Selçuk Belediyesi, üzüm ile ilgili Coğrafi İşaret ve Geleneksel Ürün Adı başvurusunu 3 Mart 2020 tarihinde yaptı ve geçtiğimiz günlerde coğrafi işaretini aldığı, Gökçealan Osmancık Üzüm Şenliğinde bildirildi.

OSMANCIK’IN ÜZÜM BAĞLARI VE BAĞ BOZUMU

Dereboğazı Bağları, Gökbel Bağları, Kaleli Bağları, Gemici Bağları, diye bilinen üzüm bağları bugün neredeyse yok, çoğunun yerinde yeller esiyor, özellikle Dereboğazı bağları olarak adlandırılan bölgede bağların yerini ahırların aldığını görmekteyiz. Osmancık üzümüne ilçe olarak sahip çıkmasak da yetiştiriliyor ve tescillenmiş olması taktir edilesi bir durum. Söz üzüm bağlarından açılmışken Osmancık’ta bağcılık ve bağ bozumu nasıl yapılıyordu. Kulak misafiri olduğum bir sohbeti sizlere aktarmak istiyorum… Osmancık üzümü ve ilçedeki bağcılık 2011 yılında Dereboğazı mevkiinde çiftliği olan Haydar Kurşun ile merhum Orhan Güçlü’nün sohbetinde bir kez daha karşıma çıkmıştı. Dereboğazı mevkiinde bulunan yaklaşık 30 dönümlük üzüm bağında geçmişte Osmancık’ta epey fazla olan üzüm bağları konu edilmişti. Kulak misafiri olduğum sohbeti o yıllarda kaleme almıştım. O sohbette; “Yaz tatilinin olmadığı denizin bilinmediği yaz tatili diye bir olgunun olmadığı bir dönemde bağ ve bahçe Osmancıklı için bir idealdi. Osmancıklı ailelerin mutlaka bir bağı bir bahçesi vardı. Yaz günlerinin başlamasıyla da bağlara göç başlardı. Ailenin ekonomik durumuna göre her bağda mutlaka bir ev en azından gölgede iskan edebilecekleri bir Alacuğu (Küçük iptidai baraka) vardı. Nisan, Mayıs aylarında başlayan bağa göçler Ekim hatta bazen Kasım ayına kadar devam edebilirdi. Bu bağlarda üzümün, sebzenin, meyvenin her çeşidini ve en güzelini bulmak mümkündü.

Şehirde işi olan, iş yeri olan insanlarımız o günün şartlarında en ideal ulaşım aracı olan at ve eşeklerle, bazen de küçük arabaları ile geldikleri ilçe merkezine akşam dönerlerdi. Sabahtan aldıkları siparişleri akşam saatlerinde beraberlerinde bağ evlerine götürürlerdi. Yol boyunda başlayan sohbetler bağlara varıldığında da komşu bağlar arasında devam eder sıkı dostluklar gelişirdi. Akşamları mutlaka bir komşu bağ evinde toplanılır, çocuklar ayrı bayanlar ayrı, erkekler ayrı olmak üzere değişik eğlence türleri ile zaman geçirilirdi. Bir başkaydı bağlarda yapılan sohbetlerin tadı. Hala yaşı 60 üstünde olan hemşerilerimize sorduğumuzda eski bağ sefalarını anlatmak tan ayrı bir keyif alırlar. Bağ’dan şehre dönenlerden yol hakkı istemek çocuklar için ayrı bir zevkti. Bunu bilen büyüklerde ona göre hazırlıklı olur, yol hakkı isteyen çocuklara yola çıkarken hazırladıkları meyvelerden ikram ederlerdi. İkramı alan çocukların keyfi ise ayrı bir anlatıma değerdi. Yaz süresinde geçen zamanın sona doğru yaklaşması bağ bozumuna kadar devam ederdi. Bağ bozumuna yaklaşıldığında kışlık için devşirilen meyveler evlerin tavanına yerleştirilirdi.  Bağ sefasının bir başka yönü de üzümlerin olması ile başlayan pekmez yapma, pekmez şırasından sucuk, pestil ve tarhana yapmayla devam ederdi. Küreler yakılır, üzümler şıra yapıldıktan sonra, kazanlarda kaynatılır, kaynatılan şıralardan değişik pekmezler üretilirdi. Ak pekmez, kara pekmez, ekşi pekmez vb. Yapılan pestil ve tarhana çarşaflara serilip kurutulmaya hazırlanırken o günün şartlarında kevük, iplere dizilen cevizler şıraya batırılarak sucuk yapılırdı” denilirken, devam eden sohbette komşuluk ve imece’nin kaybolmaya yüz tutan geleneklerimiz haline geldiğini anlıyoruz. Yavaş yavaş kaybolan bu iki gelenek kendimize bazı soruları sormamızı da zorunlu kıldığını düşünürken anlıyoruz ki Osmancık’ta bir zamanlar sayıları oldukça fazla ve bir yaşam tarzı olan Üzüm Bağları ve Bağ sefaları kısa metrajlı bir yazı ile anlatılamayacak kadar uzun ve zevkli olaylardı. Bir kitap olabilecek derinlikte özellikler taşırdı.

Editör: İlkay Sever