Barajda yakaladılar hepsine el konuldu! Barajda yakaladılar hepsine el konuldu!
Bazı güçler, seçimler yaklaştıkça her şeyi legal görerek, ne buldularsa onlarla saldırmaya devam etmektedirler. Bu saldırı cumhurbaşkanlığı makamına olduğu kadar, Türk Silahlı Kuvvetlerine, Milli İstihbarat Teşkilatına hatta Selçuk Bayraktar’a yani vatanı milleti için çalışan herkese bu saldırıyı, yalanı dolanı yapmaktadırlar. Yalanın birini çürütürken, hemen diğer yalanı servis ediyorlar. Bazen öyle şaşırıyorsunuz ki, bunlarla uğraşmaktan iş yapamaz hale geliyorsunuz. Örneğin EYT konusunda bir çalışma yapan ve bütün bütçe sistemi zorlanarak, bu yara pansuman edilmiştir. Birileri çıkıp bunu bizim başkan yaptı; diyecek kadar aymazlaşmışlardır. Peki, bu muhalefet partisinin bu işte dahli var mıdır? Evet vardır. EYT’lilere her yerde destek vermiş ve sesi olmuştur. Amma bu işi planlayan ve yürürlüğe koyan dururken, bunu muhalefet partisi başkanına mal etmekte biraz insafsızlıktır. Bir diğer konu Selçuk Bayraktar mevzuudur. Savunma sanayi için önemli bir kurum, ne yapsa, karşı tarafın muhalefetine değil, yalanlarına maruz kalmaktadır. 60x60 profil, bunun neresi yerli, uçmaz, çakma, maket diyenler, Kızılelma uçunca, yüzleri kızarır mı diye bakıyorsunuz ama hiç oralı değiller. Bu seferde, bu desteği kim alsa yapar demeye başladılar. Mutlu değiller. Tatminsizler. Biz iktidara gelince yakacağız, yıkacağız, kapatacağız diye siyaset yapanlara, nasıl eliniz varıp da oy verilir anlamak mümkün değil. Eskiden de siyaset vardı ama böyle değildi. Yapılmayan hizmetler eleştirilir ve biz iktidara gelirsek şunu yapacağız diye halka mesajlar verilirdi. Son günlerde ise Osmanlı Paşalarına küfür etmeye varan hakaretler başladı. Aslında bu çok yeni değil. Cumhuriyetin ilk günlerinde Büyük Millet Meclisi kürsüsünden ağızından köpükler saçan bir mebus (ismi, cinsi bende saklı), bunları, çocuklarını, torunlarını, beşikteki bebeğini yurtdışına sürmek yetmez. Bunların mezarlarını açalım, kemiklerini bile bu ülkenin sınırları dışına atalım, diyen zihniyetin torunları, bugün bu eleştirileri yapmaktadırlar. Bu Anadolu çocukları çok eziyet çekti. Savaş var dediler evlatlarını gönderdi, devlette para yok dediler, iki keçisinden birini verdi. Pazara gitmek için, köyce topladıkları para ile aldıkları bir tane fötrü şapkayı nöbetleşe giydiler. Canıyla, malıyla hep devletinin yanında oldu. Diğer monşerler ne yaptık. İstanbul’da yalıda kadehlerini tokuşturdular. Savaşın ganimetlerinden yararlanarak zengin oldular. Bırakın savaşa gitmeyi, bir de madalyasını taktılar. Sonra, bu bayrağı, torunlarına devrettiler ve bugün onlar bizim atalara küfretmeye devam ediyorlar. Dün Osmanlıdan rahatsız olanlar, bugün Atatürk ilkelerinden, Türk’ten ve Türk dilinden rahatsızlar. Bunların kökenini biliyoruz. Nereden geldiklerini, dedelerinin adının Agop olduğunu da biliyoruz. Bu devlet hepinizi biliyor. Başaramayacaksınız. Biz de Mustafa Kemal Paşalar bitmez; liderler tükenmez. Gelelim, günümüzün konusuna. Sultan Vahdettin Hain miydi? Ya da bir İngiliz gemisi ile neden yurt dışına kaçtı. İsmail Hakkı Okday, Sultan Vahdettin’in damadı ve Milli Mücadele’deki yararlılıkları nedeniyle İstiklal Madalyası ile taltif edilmiş olurlu bir kişidir. Okday; … 1920-1921. Anadolu'da Kuvayı Milliye teşkil edilmiş, Yunanlılarla harp ediliyordu. O esnada padişah (Sultan Vahdettin), her cuma namazdan sonra, selamlık namazını da eda edip, odama gelirdi. Askeri durum hakkında malumat alırdı ve ne vakit milli ordumuz bir zafer kazansa, "Elhamdülillah, ordularımız, İslam orduları muzafferdir" diye söylerdi. Peki, o zaman Milli Mücadele kazanıldığında neden ülkeyi terk etti. Ya da şöyle soralım. Anadolu’da savaş kazanılmış ve İstanbul’daki İngiliz, Fransız, İtalyan kuvvetleri dimdik duruyor. Vahdettin hain ya; bunlara yalvarsa, İstanbul’u bir devlet olarak ilan ettiremez miydi? Ettirirdi. Hatta bu işgal kuvvetlerinin işine bile gelirdi. O günlerde tek dertleri İstanbul, ne olacak sorusuydu. Herkes İstanbul’u istiyordu. Ya da İstanbul’da hala çok sağlam bir Osmanlı ordusu vardı. Ankara ile savaşa devam etseydi. Çift başlı yönetim devam etseydi, ne olurdu? Belki de Ankara’nın kazanımlarının da elden gitme ihtimali yok muydu? Hadi uzatmayım. Sadece şu soruyu soralım. İstanbul, Ankara Hükümeti tarafından teslim alınırken kaç mermi atılarak alınmıştır? Bu yazılarımda, Anadolu’nun güzide muhalefetine sözü yoktur. Onlar kesinlikle üzerine alınmasınlar. Ama genel başkanları Anayasanın değişmez ilk dört maddesini değiştireceğiz şeklinde ki sözlerini yiyip yutuyorlarsa, onları da bu eleştirilere dâhil ediyorum.
Editör: TE Bilisim