2004 Yılında Çorum'dan Derlenen Efsaneler, Gazi Üniversitesi Çorum Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü 1. sınıf öğrencilerinin Çorum'un kent ve köylerinden derledikleri efsanelerden oluşmaktadır. Derlemelerin tamamı kaynak kişi ile kendi doğal ortamlarında teyp, fotoğraf makinesi ve kamera gibi teknik araçlar kullanılarak yapılmıştır. Bu çalışma sonunda yüzü aşkın efsane derlenmiştir. Çorum'da 2004 yılında hala efsane anlatılmaya devam edildiğini görme ve bunların hangi efsaneler olduğunu belirleme bakımından, çalışmanın önemi ortadadır.

 Çorum'dan Derlenen Efsaneler adlı kitaptan, Osmancık’ın manevi değeri Koyun Baba ile ilgili efsaneler aşağıdaki gibidir.

KOYUN BABA-1

Derleyen: Mustafa Akyüz

Kaynak kişi: Hatice Yozgat

Gümüş Hacı Köyü'nde bir vaiz Koyun Baba'ya atıp tutarmış. Mollalarına:

"Koyun Baba'yı tutun yanıma getirin." demiş. Mollalar Osmancık'a gitmişler. Hava çok sıcakmış. Sıcak olduğu için Kızılırmak'ta yıkanmak üzere elbiselerini çıkarmışlar. o zaman koca koca yılanlar gelmiş elbiselerinin üzerine yatmışlar. Bunlar da çok korkmuşlar. Elbiselerinin üzerinde yılanları görünce:

"Gidelim. Arkadaşlarımız ve kendi adımıza Koyun Baba'dan özür dileyelim." demişler. Gitmişler Koyun Baba'dan özür dilemişler. Mollalar da memleketlerine dönmüşler.

KOYUN BABA-2

Derleyen: Mustafa Akyüz

Kaynak kişi: Hatice Yozgat

Fatih'in ölümünü haber alan II. Bayezid, Amasya'da bulunuyormuş. Osmancık'a geldiğinde ırmak kıyısında Koyun Baba'ya rastlamış ve Koyun Baba'ya: "Beni karşıya geçirir misin?" demiş.

"Geçiririm amma, bana bir söz vermen lâzım. Buraya bir köprü yaptırman lazım." O da:

"Tamam, sen beni geçir ben köprüyü yaptırırım." diye söz vermiş. O da sırtına almış karşıya geçirirken: "Gözünü yum." demiş. Karşıya geçirmiş. "Aç gözlerini." demiş. II. Bayezid, kendini İstanbul'da bulmuş. İstanbul'a gidince tahta çıkmış sonra bir gece rüyasında Koyun Baba'yı görmüş. "Haydi! Köprüyü yaptır." demiş. O da bu rüya Şeytani mi? Rahmani mi? diye emin olamamış. İkinci gece bir daha rüyasında görmüş. "Köprüyü inşa ettir." deyince kalfalarını ustalarını he men hazırlamış göndermiş köprüyü inşa ettirmiş. Bu köprüye de "Koyun Baba" denmesi bu efsaneden gelmiştir.

Koyunbaba Köprüsünün Restore Çalışmalarından bir an1938

KOYUN BABA-3

Derleyen: Seda Balcılar

Derleme tarihi: 11.05.2004

Derleme yeri: Çorum

Kaynak kişi: Mustafa Baykuş, 1965 Osmancık doğumlu. Evli ve üç çocuk babası ve İmam.

Anlatı mekânı: Mustafa Baykuş'un Gülabibey Mahallesi'ndeki evi. Anlatı mekânında Mustafa Bey'in eşi ve çocukları da bulunmaktadır.

Kaynak kişinin efsaneyi kimden öğrendiği: Büyüklerinden öğrenmiş. Kaynak kişinin efsaneyi kimlere anlattığı: Çocuklarına anlatırmış.

Koyun Baba Bursa'ya yerleşir. Bursa'da bir ağaya hizmetçi durur. Ağanın kırk Krane koyunu vardır. Koyun Baba, bu koyunlara hizmetçilik yapmaktaydı.

Ağa sorar: "Bu koyunlara bakmana karşılık ben sana ne vereceğim." der.

O da der ki: "Her koyundan ikiz kuzulayan kuzulardan birisini alırım." der.

Ve bu koyunların hepsi ikiz kuzular. Kirk tane kuzusu olur Koyun Baba'nın. Bu kuzuları alıp otlatırken rüyasında keklik öten, kekik kokan ve suyu olan bir kara kayanın dibine yerleşmesi önerilir. Bu keklik öten, kekik kokan ve suyu bulunan kara kayayı aramaya başlar. Ve Eğnioğlu Dağı'na geldiğinde, dağın tepesine çıktığında koyunlarını otlatırken kekik kokan, keklik öten bu suyun, Kızılırmak ve Osmancık'ta bulunan kale olduğunu anlar ve buraya yerleşir. Koyun Baba ismini alması, koyunlarla uğraştığı için halk arasında buna "Koyun Baba" adını vermişlerdir.

Koyun Baba zamanında ırmaktan çok su taşıdığından karşıdan karşıya geçme imkanı bulunmamaktadır. Bunu bilen halk, Koyun Baba'ya bir köprü yapılmasını arzu ettiklerini söylerler. Koyun Baba da bu köprünün yapılmasına ön ayak olmaktadır ve köprünün yapılmasına başlamıştır. Ancak Koyun Baba'ya karşı olanlar da bulunmaktaydı. Bu karşı gelenler Koyun Baba'ya zor anlar yaşatmışlardır. Koyun Baba dağdan taşları getirip yontarak bu köprüyü yapmaya başlar ve gecelerden bir gün sabahleyin uyandıklarında Koyun Baba'nın köprüyü yapmış olduğunu görürler ve Koyun Baba, bu köprünün taşlarını geyikler ile buraya taşımıştır. Koyun Baba'ya çok eziyet ettiklerinden dolayı Koyun Baba da bu Osmancık halkına;"Başınız kel, gözünüz kör olsun." diye bedduada bulunmuştur. Bu yüzden Osmancık'ta başı kel, gözü kör insan çok bulunmaktadır.

KOYUN BABA-4

Derleyen: Sinan Cansu

Derleme tarihi: 10.05.2004

Derleme yeri: Çorum/ Merkez

Kaynak kişi: Necip İnanır, 1952 Çorum doğumlu. Evli, üç çocuk sahibi ve bakırcı.

Anlatı mekânı: Necip İnanır'ın Ulukavak Mahallesi'ndeki evinin salonu. An- latı mekânında Necip İnanır'ın ailesi de bulunmaktadır.

Kaynak kişinin efsaneyi kimden öğrendiği: Arkadaşından öğrenmiş.

Koyun Baba'nın 3 tane köpeği var imiş. İsimleri: Sarı Kadı, Ala Kadı, Kara Kadı imiş. Bir gün Bağdat Kadısı oradan geçerken bu isimleri duyuyor ve Koyun Baba'yı padişaha şikayet ediyor. Padişah da Koyun Baba'yı huzuruna çağırarak, neden bu isimleri verdiğini soruyor.

 Eee! Koyun Baba da kadıların haram, helal bilmediklerini söylüyor. "Benim köpeklerim bilir, kadılar bilmez" diyor.

Bunun üzerine saraydan kırk kap yemek getiriliyor; yirmisi haram, yirmisi helal. Köpeklere veriliyor. Köpekler helal olan yirmi kap yemeği yiyor, haram olanı yemiyorlar.

Bunun üzerine padişah Koyun Baba'ya, "Ne isterseniz verelim." diyor. Bu arada Koyun Baba, Bağdat Kadısına sert baktığı için ölümüne neden oluyor.

Daha sonra “Sarı Alan ile Saltuk Alan'ı yıllık olarak verin" diyor ve Padişah derhal Koyun Baba'nın isteğini yerine getirerek Osmancık'taki bu yerleri Koyun Baba'ya veriyor.

AHİ BABA

Derleyen: Sinan Cansu

Kaynak kişi: Necip İnanır.

Koyun Baba bir gün Kargı'ya gitmiş. Çeşme başında otururken su doldurmak için güğümle beraber yüz yirmi yaşında bir bayan gelmiş. Koyun Baba bayana sormuş; "Senin oğlun yok mu, niye sen su taşıyorsun?" diye.

Bayan da:"Bir tane oğlum var idi öldü." demiş.

Bunun üzerine Koyun Baba:” Ben size bir elma versem, kocanızla beraber yerseniz iki tane çocuğunuz, oğlunuz olur." demiş.

Aradan bir müddet sonra elmayı yemişler, karı koca. İki tane oğulları olmuş. Yalnız, Koyun Baba: "İsimlerini koymadan bana getirin" demiş. Çocukları olduktan sonra Koyun Baba'ya götürüyorlar, çocukları.

Koyun Baba çocukların birinin ismini Ahmet, birinin ismini Mehmet olarak söylüyor. Bunun üzerine birisini de kendisine kardeş olarak vermelerini istiyordu. Ondan sonra Ahmet olanı kendisine kardeş olarak seçiyor. O da Çorum'da Ahi Baba olarak tanınıyor.

kOYUNBABA tÜRBESİ

KOYUN BABA-5

Derleyen: Hilmi Doğanpınar

Derleme tarihi: 01.05.2004

Derleme yeri: Çorum

Kaynak kişi: Mustafa Şahin, 1970 Çorum doğumlu, evli ve iki çocuk sahibi.

Kaynak kişinin efsaneyi kimden öğrendiği: Osmancık'ta bir otel işletmecisinden öğrenmiş.

Şimdi zamanında vezirin birinin yolu Osmancık'a düşüyor. Osmancık'tan İstanbul’a padişah olmak için giderken Kızılırmak'tan geçemiyor. Oradan geçmek için uğraşırken Koyun Baba denen şahısla karşılaşıyor.

Koyun Baba soruyor:"Hayırdır! Niçin gidiyorsun?"

"Ben İstanbul'a padişah olmak için gidiyorum. Karşıya geçemiyorum. Beni karşıya geçirir misin?" diyor.

Koyun Baba da:"Karşıya geçiririm fakat senden bir ricam olacak. Dediğimi yaparsan ben seni karşıya geçiririm." diyor.

"Yapılacak bir şey mi? Söyle, ona göre yapabilirsek geçir beni." diyor.

Koyun baba: "Eğer gidersen, padişah olursan buraya bir köprü yaptır." diyor. Vezir de: "Olur" diyor.

Bu sözü aldıktan sonra Koyun Baba:"Gözlerini kapat." diyor.

Veziri aldığı gibi, tabii ki kendisi oraları bildiği için, Kızılırmak'tan karşıya geçiriyor.

Koyun Baba'nın kendisinde de biraz ermişlik olduğu için karşıya geçirdikten sonra vezir İstanbul'a gidiyor ve padişah oluyor.

Yalnız vezir, padişah olduktan sonra verdiği sözü unutuyor. İşte günlerden bir gün Koyun Baba rüyasına giriyor.

Koyun Baba, rüyasında aynen şöyle söylüyor: “Geçtiğin yolda verdiğin sözü unutma!"

Ondan sonra padişahın verdiği söz aklına geliyor ve Osmancık'ta Koyun Baba köprüsünü inşa ediyor ve hatta şöyle bir şey söylenir: Kızılırmak üzerine yapılan bu köprüde iki taraftan da saydığın zaman delikler farklı çıkıyor hiçbir zaman diğer taraftan da bu taraftan da saydığın zaman delikler aynı çıkmıyor.

KOYUN BABA KÖPRÜSÜ

Derleyen: Erdal Durusoy

Derleme yeri: Çorum

Kaynak kişi: Halit Çakmak, 1930 doğumlu, evli, dört çocuk sahibi.

Osmancık köprüsünün yapılış tarzında hikâyeler anlatırlardı bizlere. Hikâyeler o şöyle idi:

Eskiden padişahların şehzadeleri olurmuş, başka vilayetlerde. Yanılmıyorsam Yavuz Sultan Selim de o zamanlar şehzade olarak şimdiki Amasya vilayetinde imiş. Babaları rahatsızlanıyor. Bu öldü veyahut ölecek. Bu arada da "kim evvela İstanbul'a yetişirse padişahlığı o alacak" diye bir şey çıkmış. Bunun üzerine bunlar Amasya'dan yürüyorlar gideceğiz diye. Osmancık'a kadar geliyor. Osmancık'a geldiği zaman Osmancık'ta Kızılırmak'tan geçemiyor.

"Yahu! ben nasıl geçeceğim buradan, ne edeceğim." filan derken yaşlı bir adam geliyor. Delikanlı diyor:

"Gezeleyip duruyorsun buralarda, sıkıntın ne?"

Diyor ki; "Ben İstanbul'a yetişeceğim, benim bu Kızılırmak'tan geçmem lazım. Onun yolunu arıyorum, geçmek için."

O zaman diyor: "Buranın köprüsü yok, şayet sen yetişip de İstanbul'a padişah olursan, buraya bir köprü yaptıracağına söz verirsen ben seni atlatırım bu ırmak- tan." diyor.

"Nasıl atlatıcan?"

"Sen söz ver geri yanına karışma."

"Peki. Ben olursam yaptıracağım buraya köprüyü."

"O zaman yum gözünü." diyor.

Adam gözünü yumuyor.

"Aç gözünü." diyor.

Gebze'de gözünü açıyor. Gebze var imiş İstanbul'a varmadan, yakınında. Gidiyor, neyse padişah oluyor. Padişah olduktan sonra hayli bir zaman geçiyor. Zaman geçtikten sonra aklına geliyor.

“Ben bu İstanbul'a gelişimde böyle böyle bir hadiseyle karşılaştım. Bu işi de unuttum. Ben buraya bir adamlar göndereyim de buraya bir köprü yaptırsınlar."

"Şuraya mı yapılsın, buraya mı yapılsın?" derken, oradan bir adam çıkıyor. "Hayır ola! ne bakıyorsunuz buralara. Hizmetiniz ne?"

Falan deyince diyorlar ki: "Padişahımızın emri, biz buraya bir köprü yapacağız. Nereye yapacağız? Onu düşünüyoz."

O zaman Osmancık'ın şimdiki kalesi var. Orta göbeği köprünün başındadır. Doğu, batı tarafındaki başında büyük bir kale vardı.

O diyor ki:"Şu kalenin dibinden karşıya geçireceksiniz bunu."

"Doğru mu? buraya iyi mi olur? diyor.

"Bura iyi olur. Sebebi bu taraftan ırmağın geliş gidişi burada mülayimleştiğ bir yer." diyor.

"Eee! normalleştiği bir yer ki devamlı sık akıntılı olmaz. Bura iyi olur, bura sağlam olur." diyor. Ordan başlatıyorlar. Başlatıyorlar da başlıyorlar, çalışıyorlar Gündüz iki taş koyuyolar, gece geliyorlar ki yarım olmuş. Nerede ise bir göz çıkmış.

"Allah Allah, bu nasıl oldu? Ne, kim yapıyor acaba? Kim yaptırıyor bunu? Bir gece bunu şey yapalım. Gözleyelim, bakalım. Nasıl yapılıyormuş bu iş?"

Gözlüyorlar ki, çalışanlar ayrı, getirenler ayrı. Kimisi geyik, kimisi usta başı. İşte kağnıyı koşuyorlar, geyikler çekiyor. Yükleyenler başka. "Allah Allah" diyorlar. Bu neyin nesi filan derken, biraz da sıkıştırınca orada geyikler de bir ürküyormuş. Ürkünce o adamın canı sıkılıyor.

"Yahu, niye yapıyorlar acaba! Burada bu sıkıntıyı. Bize zor geldi bu iş. Yapmasalardı bu işi."

Orada, kendi ananelerine göre söyledi mi, söylemedi mi? O da meçhul de. İşte İstanbul, Osmancık'ta şöyle olsun, İskilip'te böyle olsun, Çorum'da şöyle olsun. Misal olarak hani bir şey söylüyorlar. Oralarda bize de bunları anlatırlardı. Ve neticede de köprüyü bitirmişler. O geçit verilmiş. Köprünün temeli de öyle kalmış diye duyduk biz.

Koyunbaba (2)

KOYUN BABA-6

Derleyen: İhsan İnan

Derleme yeri: Çorum

Kaynak kişi: Kadir Atıcı, 1930 Çorum doğumlu, İlkokul mezunu, evli, iki çocuk sahibi.

Horosan'dan gelip Çorum ili, Osmancık ilçesine yerleşen "Koyun Baba" hakkında  birkaç rivayet vardır. Rivayetler şöyledir:

Hayvanları çok sevdiği için ismi "Koyun Baba" olmuştur. Hayvanlarını, gündüz sıcaktan korumak için ekseriya otlatmayı gece yapar. Günbegün hayvanlarını otlatırken, oranın, o semtin kişileri bu Koyun Baba denen zattan davacı olurlar. O zamanın yargıcına da "kadı" derlermiş. Kadı Efendi'ye Koyun Baba'yı şikayet ederler. Kadı, Koyun Baba'yı mahkemeye çağırır:

"Bak Koyun Baba, senden davacılar var, ne diyorsun? Suçun hayvanlarına gece vatandaşların bağını, bahçesini yedirmektir!"

Koyun Baba da der ki Kadı'ya: "Kadı Efendi, benim, hayvanlarımı gece otlatmamın nedeni; hayvanlarım sıcakta aç kalıyor, geceleri hava serin olduğu için hayvanlar serinlikte daha güzel karnını doyuruyor. Benim hayvanlarım kimsenin malını mülkünü yemez. Buyurun ispatı mümkündür. Gidelim hangi bağ, bahçe derseniz ben hayvanlarımı bırakayım, gözünüzle görün, kararı verin. "der.

Kadıyla birlikte hayvanlarını alan Koyun Baba, oradaki belde şahıslarıyla birlikte bağın içerisine hayvanlarını salar. Koyun Baba'nın hayvanları hiçbir ağaca, meyveye, sebzeye zarar vermeden orada bulunan otları yer. Kadı da gözüyle görür.

O zaman Kadı der ki: "Bak! Görüyorsunuz, hayvanlar hakikaten hiç bir zarar vermemiştir. Sizin dediğiniz gibi değil."

O zaman Kadı oradaki bazı kişilere beddua eder. Koyun Baba'nın namı hesabına onlara der ki:

"Bak! Hem gözünüzle gördüğünüz halde yalan söylüyorsunuz. Bu yalanın cezasını da siz çekin.

Oradaki kişilerin bazıları İskilipliymiş, bazıları Osmancıklı. İskilipliler'e, "Sizin gözünüz kör olsun", Osmancıklılar'a da "sizin başınız kel olsun."der.

Derler ki, İskilip'te körlerin, Osmancık'ta kellerin çokluğu buradan kalmış.

KOYUN BABA-7

Derleyen: İhsan İnan

Kaynak kişi: Kadir Atıcı

İlçenin içerisinden Kızılırmak akar. Orada devamlı gelip geçmek için sal kullanılırmış. O zamanın durumuna göre. İlçenin insanları bir gün düşünüyor:

"Buraya bir köprü yapalım, ama nasıl yapalım?" Hiçbir çare bulamıyorlar. Bir gece, Koyun Baba dağdan geyikleriyle çektiği taşla oraya bir köprü yapar. İlçenin kişileri sabahleyin kalkar, bakarlar ki, Amanın! Kızılırmağın üzerinde köprü...

Hatta Koyun Baba oradaki kişilere der ki:

"Ben buraya bir köprü yapıyorum. Bu köprünün gözünü sayan kişiye de mükafat vereceğim."der. Köprüden gelip geçen hiç kimse mümkün değil gözü ile sayamaz. Bir kenardan geçen 16 getirir, diğer kenardan geçen 15 getirir. Gözü tam olarak sayan hiç kimse bulunmamıştır.

Koyunbabatiyatro

KOYUN BABA-8

Derleyen: İhsan İnan

Kaynak kişi: Kadir Atıcı

Padişahlık zamanında bütün imtihanlar İstanbul'da yapılırmış. Vatandaşın birisi çocuğunu vermiş, ırmağın kenarında bir sağa gidiyor, bir sola gidiyor, Koyun Baba da bunu karşıdan seyredermiş. Zaman geliyor. Koyun Baba çocuğun yanına geliyor:

"Nedir yavrum senin derdin?"der. Çocuk der ki:

"Ben İstanbul'da filanca imtihana gireceğim, girmem lazım, oraya yetişmem lazım. Fakat bu ırmağı nasıl geçeceğim."

Koyun Baba o gençten söz alır: "Peki sen yarın bir amir-memur olduğun zaman söz veriyor musun? Buraya bir köprü yaptırır mısın ırmağın üzerine?"

Genç de söz verir: "Yaptıracağım. “der.

"Adama gözünü kapat." der. Adam gözünü kapatır, açtığı zaman kendisini İstanbul'da sınava gireceği binanın kapısının önünde bulur. Zaman gelir, çocuk memur olur. Düşünür, aklına gelir:

"Yahu, ben zamanında imtihana gelirken Koyun Baba'ya söz verdim. Ben gideyim, şimdi de memur oldum. Sözümü yerine getireyim. “der.

Gelir, Osmancık İlçesi'ne. Bakar ki, köprü yapılmış. Orada bulunan beldedeki kişilere der ki:

"Yahu ben zamanında işte böyle böyle imtihana giderken Koyun Baba beni böyle böyle yaptı, beni ırmaktan atlattı. Ben de ona söz verdim, köprü yaptıracağım diye. Geldim ki köprü yapılmış. Ben şimdi bu köprünün ücretini size bırakacağım, akçe olarak. Zaman gelip de köprü bozulur, yıkılırsa bu akçeyle köprüyü yaptırır, tamir edersiniz." diye orada bulunan kişilere teslim eder.

O kişiler de belli bir yere koyar fakat hâlâ o günden bugüne o köprünün karşısındaki kayaları, tepeleri didik didik ettiler, aradılar. Fakat o kişinin koyduğu akçeyi bulamadılar.

Osmancık'ın tarihi kale ve köprüsü siste kayboldu!

KOYUN BABA-9

Derleyen: Fatih Keser

Derleme yeri: Çorum

Kaynak kişi: Ali Özdemir, 1970 doğumlu, evli ve iki çocuk sahibi, ilim Yayma Cami hatibi.

Kaynak kişinin efsaneyi kimden öğrendiği: Büyüklerinden öğrenmiş.

Büyüklerimizden duyduğumuza göre; Osmancık ilçesinde "Koyun Baba" ismin de bir çoban varmış. Niçin çobanlık lakabıyla anıldığı sorulduğu zaman şöyle anlatır büyüklerimiz:

Osmancık'ın karşısında büyük bir dağ varmış. O dağın etrafında koyunlarını otlatırken koyunların birisini tutmak ister. Koyun o dağın etrafını 7 sefer dolanır, koyunla birlikte o dağın etrafını Koyun Baba da dolanırmış. Koyunu tuttuğu anda da koyunun gözlerinden öper, der ki: "Ya mübarek, niçin beni bu kadar zahmete soktun, beni koşturdun." Eğer biz onun yerinde olsak ne yapardık?

KOYUN BABA-10

Derleyen: Fatih Keser

Kaynak kişi: Ali Özdemir

Fatih Sultan Mehmet, Otlukbeli seferine giderken Osmancık'a uğrar. Koyun Baba'nın hayır duasını almak ister ve sonra da savaşa gider. Savaştan dönerken yine Osmancık'a uğrar ve asker Kızılırmak'ı geçemez. Derler ki:

"Burayı biz nasıl geçeceğiz? (Koyun Baba'ya dönerek) Son bir kerametini göster." diyorlar.

Tabii çoban olarak görünüyor ama keramet ehli, kerametini gösterir ve askerleri karşıya geçirir. Geçtikten sonra bilirler ki köprü filan yok. Gerçekten Koyun Baba da keramet olduğunu anlarlar. Fatih, isteğin var mı diye sorar. O da:

"Bir köprü yaptırın." der. Fatih de yaptırmak için söz verir. Fatih askeriyle gittikten sonra vezirini gönderiyor. Acaba köprü yapıldı mı yapılmadı mı? Köprü yapılmamış. Veziri söz veriyor yapmak için. Derken vezir dönmek üzere iken Koyun Baba gözlerini yummasını istiyor ve "ben söylemeden de açma." diyor. Gözlerini yumup açtığında bakıyor ki kendisini İstanbul'da buluyor. Tabii, Fatih de söyledigini yerine getiriyor ve köprüyü yaptırıyor.

 

KOYUN BABA-11

Derleyen: Hilal Öner

Kaynak kişi: Ümit Uysal

Kaynak kişinin efsaneyi kimden öğrendiği: Anneannesinden öğrenmiş.

Çorum'un Osmancık ilçesinde bir ejderha türeyiveriyor. Buna kimse inanmıyor. Ejderha, çobanların önüne geçiyor. Tabii çobanlar korkup kaçıyor, ejderha da koyunların hepsini talan ediyor. Ondan sonra gelmiş çoban, köylülere anlatmış her şeyi. Fazla inandırıcı olmuyor. Birgün hepsi dağ yolunda gezerlerken ejderha köylülerin önünü kesivermiş. Hepsi çok korkmuş. Kimine çok büyük zarar vermiş ejderha. Tek çareyi, -Koyun Baba var, şimdi türbe oldu ama o zaman yaşıyormuş, onda bulmuşlar. Ona şikayet etmişler. Koyun Babacağızda Allah'a dua edivermiş.

"Allah’ım, bu ejderhayı köylülerin üzerinden al. Zavallıcıklar hiçbir şey yapamıyorlar." demiş. Böyle dua etmiş. Ejderha birgün Kızılırmak'ın kenarına inivermiş. Koyun Baba da onu takip etmiş arkasından. Gelmiş aynı duayı orada da yapınca ejderha orada taş oluvermiş. Taş olur olmaz da büyük bir kaya oluvermiş orada. Köylüler de kurtulmuş.

ABDULLAH YAHŞİ

Derleyen: Hilal Öner

Kaynak kişi: Ümit Uysal

Abdullah Yahşi denilen adam fakirdir, garibandır. Ama biraz para biriktirmiştir. Hacc'a gitmek ister. Gelir, Koyun Baba'yla helalleşmek ister. Koyun Baba:

"Vazgeç Hacc'a gitmekten. Sen o parayla biraz yağ, biraz un, biraz şeker al ve gel." deyiverir. Bunun üzerine o gider un, yağ, şeker alır, gelir adamcağız. Orada helva yapılır. Tekkedeki bütün müritlere bu helvadan dağıtılır. Ama Abdullah Yahşi'nin aklı hep Hacc'a gitmektedir. Koyun Baba, Abdullah Yahşi'ye: "Helvayı ye dikten sonra gözlerini kapat." der. O da kapatır. Bir de bakar ki, Arafat'ta ihram içerisinde herkesle birlikte ziyarettedir. Arafat, Kabe derken Hac görevini yapıyor. Mina'ya geldiği zaman bir Arap gelir, Çorum'dan gelen hacıları sorar. "Bir emanet var, o emaneti vereceğim. Abdullah Yahşi denilen zâtı arıyorum." der. Gelmedi derler.

"Yok gelmiş, ben onu arıyorum." der. En sonunda Abdullah Yahşi, diğer hacılar arasında görünmeye başlar. Abdullah Yahşi'yi görür. O ara elindeki keçiyi teslim eder.

"Bunu sana Koyun Baba gönderdi." der ve çeker gider. Keçi'yi Mina'da Abdullah Yahşi kurban ediverir. Orada kurban kesmek vacip ya! Medine'ye geldiği zaman, Peygamber Efendimiz ‘in kabrini ziyaret ettiğinde yine karşısında Koyun Baba'yı görür. Koyun Baba "yum gözünü" der. Gözünü yumduğunda tekrar kendisini Osmancık'ta buluverir. Osmancık'ta helva pişirildiği zaman yakılmış olan ateş daha kor halindedir. Böylece Abdullah Yahşi, Hac görevini yapmış, Mekke, Medine'yi dolaşmıştır.

 Osmancık-1

KOYUN BABA-12

Derleyen: Nihat Öztürk

Kaynak kişi: Mehmet Soydan

Zamanında Osmancık'ta bir çoban varmış. Koyun güdermiş. Bu adam, koyunlan ırmaktan geçiririm geçiremezsin, geçiririm geçiremezsin derken iddiaya girmişler. Adamcağız tabii yetişkin olduğu için koyunları aynen patika yoldan gitmiş gibi ırmağın üzerinden geçiyor.

"Yahu, bu adam kim? Suyun içinden patika yol gibi nasıl geçer?" Bu mübarek Koyun Baba imiş. Diyorlar ki Koyun Baba'ya:

"Sen bu mucizelerini bize gösterir misin? Söyle." diyorlar:

"Bizim bu Gemici Mahallesi'ne bir köprü yap. Senin ermiş çoban olduğunu bilelim."

Bir gecede "Koyun Baba Köprüsü” diye bir köprü yapıyor. Şimdi oraya git, Osmancık'a. Bir yıl say 16 gelir o köprünün gözü; bir yıl say 15; bir yıl say 14 gelir; Bir yıl say 17 gelir. İmkanı yok gözlerini sayamazsın.

O mübarek orada bir taş alıyor eline. Şöyle büyük bir kaya, aha bu masa gibi bir kaya, yani şöyle tahminen 100-150 kilo. Koyun ekine gidiyor. Şiiist, diye eliyle böyle atıyor bu taşı ve diyor ki:

"Nereye düşerse beni oraya yatırın, ölünce." diyor. Taş, karşıki çiye düşüyor. Mübareği de oraya gömüyorlar. Şimdi o yatırın yanında attığı taş duruyor. Şu beş parmağının beşi de hamur gibi girmiş kayaya.

KOYUN BABA -13

Derleyen: Elif Sefercik

Derleme tarihi: 13.05.2004

Derleme yeri: Çorum

Kaynak kişi: Muazzez Yılmaz

Anlatı mekânı: Kaynak kişinin evi.

Çorum’un Bayat Köyü'nde bir efsane varmış. Bu efsane şöyle:

Koyun Baba'nın elinde bir bastonu asası varmış. Adamın birisi inanmıyormuş, demiş ki: "Ben bu asayı alayım, bir iş yapayım, çalayım, götüreyim, baş altıma koyayım." demiş.

Ondan sonra bu adam baş altına koymuş yatmış. Yatınca bunun asasını başı altından biri almış gitmiş, sabah kalktığında yok. Varsa gitse ertesi gün Koyun Baba'nın başucunda takılı bunun asası. O zaman "Ben buna inanıyorum, demiş ve ona gelmiş mürid olmuş.

Aldağ varmış, bu Aldağ'ın eteklerinde Koyun baba davarlarını otlatırmış. Hem otlatır, hem ibadet edermiş. İbadet ederken birisi diyor ki,

"La, şunun koyunlarını alalım elinden, ondan sonra bunu öldürelim. Bu kır işleri yapamasın" diyorlar. Sonra oradan ayrılasıya gidiyorlar. Bakıyorlar ki, Koyun Baba dört minare derinliğinde bir mağarada ibadet ediyor.

"Ya bu buradan nasıl çıkar ki? Ya Rabbi? Nasıl inmiş, nasıl çıkar ki?" diyorlar. Ama bir de baksalar ki bu aynı bir düz yolda yürür gibi Koyun Baba yürüyor, gidiyor." 4 minare boyundan nasıl çıkmış? Nasıl düz yolu bulmuş?" diye bunlar buna hayret ediyor yani. Ondan sonra, sonradan bunlar umudunu kesiyorlar, diyolar ki:

"Haaa demek ki bunda bir keramet var ki bu dört minare boyundan çıkmış, bu yola gidiyor. Biz bunun müridi olalım, biz bunu bırakalım öyle ya dört minare boyundan çıkmış, bu adam da bir şey var."

KOYUN BABA-14

Derleyen: Şule Söğüt

Kaynak kişi: Mehmet?

Fatih Sultan Mehmet, sefere giderken Koyun Baba'nın duasını almak için Osmancık’a uğruyor, duasını alıyor. Almadan evvel diyor ki,

"Ben sana dua ederim ya, sen de benim bir dileğimi yerine getir." diyor.

"Ne yapmak icap ederse" diyor. O da diyor ki:

"Kızılırmak'ın üzerine köprü kur, beni buradan geçirsin." diyor ve oradan geçtikten sonra zaman geçiyor. Fatih Sultan Mehmet vefat ediyor. Oğlu Amasya'dayken bu haberi alıyor. Tekrar Koyun Baba'nın duasını almak için oraya geliyor. Diyor ki:

"Beni şu ırmağın öbür tarafına geçir." diyor. O da: "Yum gözünü." diyor. Gözünü yumuyor ve kendisini tam İstanbul'da buluyor. O sıra Koyun Baba kayboluyor. Tabi Evliyaullah olduğu için. II.Bayezid rüyasına giriyor. Koyun Baba diyor ki:

"Bana vaat ettiğin köprüyü yaptırmadın, niye hatırlamıyorsun?" diyor. İkinci bir gece tekrar rüyasına giriyor ve rüyasının gerçek olduğunu söylüyor. Araçgereç ne gerekiyorsa onları, malzemeleri alıyor, ustasıyla beraber Osmancık'a gönderiyor ve Koyun Baba köprü yapımında geyiklerle beraber taşlar, ağaçlar ne gerekiyorsa onlar da yardımcı oluyor ve o şekilde Koyun Baba hatta türbesi oradayken geyiklerin de hatta boynuzlarının oralarda olduğunu söylüyorlar.

KOYUN BABA-15

Derleyen: Memiş Uludağ

Derleme tarihi: 11.05.2004

Derleme yeri: Çorum

Kaynak kişi: Yusuf Gerlebik, 1936 Çorum/ Hımıroğlu Köyü doğumlu, emekli

Anlatı mekânı: Bahabey cad., Yavruturna apt.

Çorum'un Osmancık Kazasında "Koyun Baba" diye ermiş kişi varmış. Devamlı Koyun güdermiş. Çobanlıktan erişmiş. Bu kişi koyunu sürüden ayrılıp kaçtığı anda koyunu bir tepeyi yedi defa dolandırmış. Yakaladığı zaman da koyunu gözünden öpmüş. Demiş ki:

"Mübarek beni de yordun kendini de yordun." Sonra Merzifon'daki Piri Baba denilen bir ermiş kişiyle de zaman zaman birbirlerine ziyarete gidiyorlar. Piri Baba'nın zanaatı ayakkabıcılıkmış. Onu ziyarete giderken mendile süt sağmış, koyunun sütünü Piri Baba'ya hediye olarak götürmüş. Orada herhangi bir çiviye takmış. Dükkanda bayanlar gelip de ayak ölçüsü verirken Koyun Baba bakıyor ki bayanların ayaklarını falan görünce içine bir şeyler geliyor haliyle bozuluyor. Süt başlIyor damlamaya. Müşteriler gittikten sonra Piri Baba diyor ki:

"Koyun Baba süt damlıyor. Kendine gel! Ya Koyun Baba, dağın başında kim olsa ermiş olup sabreder. İş ki bayanların beyaz topuklarıyla ölçü alırken sabretmeli. Yani bozulmamalı."

KOYUN BABA-16

Derleyen: Aysun Uyar

Kaynak kişi: Şükrü Günaltay

Çorum'un Osmancık kazasında, Çorum'a 50 km. uzaklıkta "Koyun Baba" adıyla mağruf bir zat bulunmaktadır. Eski kalesi üzerinde bir kabristanı vardır ve bu kabristanda kendisi yatmakla beraber bir takım geyik boynuzları bulunmaktadır. Koyun Baba, okumuş, ehl-i salih bir kimsedir. Bursa'dan yola çıkmış önünde koyunlarıyla birlikte Osmancık kazasına gelmiş ve orada bir dergah kurmuş. Hem etrafında ilim irfan dağıtırken bir taraftan da koyunlarını güdermiş. Bir gün koyunlarını güderken karşıdan bir kalabalık atlının geldiğini görüyor. Bu atlılara bakıyor, atları güzel takımlı, eğerli, kendilerinin ma'ruf bir kişiler olduğunu, devlet zevasından kimseler olduğunu tahmin ederek şöyle der:

"Ne anıyorsunuz evlatlarım?" onlar da diyorlar ki:

"Biz İstanbul'a gidiyoruz. Fakat bu ırmağın bir geçit yerini bulamadık, lütfen bize gösterir misin baba?" diyorlar. Koyun Baba:

"Gösteririm ama bir şartla. Yarın padişah olduğun anda eğer buraya bir köprü yaptırırsan ben de sizi buradan geçiririm, yoksa geçirmem." diyor. Bunun üzerine bir rivayete göre 2. Bayezid'ın olduğu, bir rivayete göre de, Yavuz Sultan Selim olduğu söylenmektedir. Onları geçirdikten sonra o geçirdiği şahıslardan söylemiş olduğumuz şahsın ya Yavuz Sultan Selim ve yahutta 2. Bayezid bunlardan bir tanesi padişah olduktan sonra aradan bir zaman geçiyor, buraya köprü yaptırmayı unutuyor. Bir gün bu Koyun Baba bunun rüyasına girerek:

"Ya padişahım, hani Osmancık'ın üzerine köprü yaptıracaktın. Niçin yaptırmadın?" dediği zaman, derhal padişah sabahleyin lalasını çağırır. Ustalar, işçiler "taş lazım, kum lazım" dediklerinde, bitiremediklerinde bu geceleri kendi yetiştirmiş olduğu geyik hayvanlarıyla birlikte taş çeker, kum çeker. Böyle rivayet edilmektedir. Nihayet köprü yapılır.

Aradan bir zaman geçtikten sonra Osmancık'ta bir ejderha türer ki, bu ejderha kimseye aman vermez, kimse dışarı çıkamaz. Çocukları kaçırır, ne bileyim türlü türlü eziyetler yapar. Bunu gelirler Koyun Baba'ya anlatırlar. Koyun baba der ki:

"Tamam, siz beni o ejderhanın yanına götürün."der ve o ejderhanın geldiği yere giderler. Hakikaten bakar ki Koyun Baba, akıllara durgunluk verecek derecede bir ejderha.

"Ya ejderha orada taş ol." der. Ejderha taş olur.

KOYUN BABA-17

Derleyen: Gülizar Yazıcı

270 izci Samsun’da kampa girdi 270 izci Samsun’da kampa girdi

Derleme yeri: Çorum

Kaynak kişi: Ethem Erkoç, Çorum doğumlu, emekli öğretmen.

Koyun Baba Horasan'da doğmuş. Osmancık'ta vefat etmiş olan alperenlerden birisidir. Horasan'da doğmuş ve Horasan'da yaşadığı sırada Hz. Peygamber rüyasında görmüş. O rüya üzerine Hacca gelmesi kendisine rüyada emredilmiş. Rüyadan sonra Hac için yola çıktığında Kerbela'ya gelmiş. Önce Kerbela'da o Resulullah’ın torunlarının mezarlarına ziyaretle orada bir müddet kalmış, sonra Mekke'ye, Medine'ye gitmiş. Yine Hz. Peygamberin kabri çevresinde Ravzay-ı Mutahara'nın orada yattığı bir arada yine "Diyar-ı Rum'a sefer edin." şeklinde bir emirle karşılaşmış. O emirden sonra Horasan erenlerinden olan Koyun Baba Medine'den Diyar-ı Rum'a doğru yola çıkmış. Diyar-ı Rum dediğimiz Anadolu'dur. Anadolu Rum diyarı olarak bilindiği için Resulullah zamanında da bu tabir kullanılmaktadır. Diyar-ı Rum'a doğru hareket eden Koyun Baba'nın ilk uğradığı yer Şam'dır. Şam'dan Bursa'ya doğru gelmiştir. Bursa'da karşılaştığı olay gerçekten farklı bir karakter arz eder.

Zengin bir kişinin yanında çobanlık yapmakla geçimini sağlamaya başlar. Abdullah isimli bir zenginin yanında çobanlık yapmaya başladığında "karın tokluğuna ancak çobanlık yapabileceğini, para veremeyeceğini" söyleyince Abdullah biraz da cimri bir tipmiş. Bunun üzerine "tamam" der.

"Para istemiyorum senden; yalnız koyunlarının ikiz yavrularını bana verirsen ücret olarak ben buna razıyım." der.

Abdullah da zaten böyle bir şeyle karşılaşmadığı için; "Birer tanesi benim gerisi senin." diyerek anlaşırlar ve o sene ilginç bir gelişme olur. Koyunlar ikiz ve üçüz kuzulamaya başlarlar. İki sene içerisinde Koyun Baba adıyla meşhur olan bu zatın Abdullah'tan daha fazla sürü sahibi olması Abdullah'ın gazabına sebep olur. On- dan sonra orada sırrımın faş alması, ifşa edilmiş olmasından rahatsız olup koyunları alıp gitmek için izin ister. Ağa da izin verir ve o koyunlarla beraber yola çıkar.

Buraya kadar olan kısmı normal bir olay gibi görünür; fakat bundan sonraki kısmında bu koyunlarla ilgili kısmında daha ilginç gelişmeler olur.

Koyunları güderken bir defasında koyunları bağa girmiştir. Bağa girdiğinde bağ sahibi gidip subaşı şimdiki şeyiyle işte karakola şikayet eder. Subaşına şikayette; “Benim bütün zararımı bu koyunların sahibi olan çoban ödesin", der. Subaşı çobanı çağırtırır. O da der ki;

"Ben koyunları saldım, koyunlar nasibini alsın diye saldım. Bağa, bahçeye zarar versin diye salmadım. Eğer herhangi bir zarar ziyan varsa ben onları ödemeye hazırım."

Zarar tespiti için bağa gidildiğinde bakarlar ki bağda hiçbir zarar yok. Bağda, bahçede hiçbir zarar yok. Koyunlar sadece zararlı otları temizlemişler. Hani bağcılar ot ayıklatmak için hususi amele tutar da onlara ayıklatır ya... Koyunlar sadece bu görevi yapmışlar. Bunun üzerine koyunların sahibinden özür diliyor; ama bunu bu şekilde yaptıran gücün bir manevi güç olduğu kanaatında bu çoban gözetim altiıa alıp devamlı onunla ilgilenilmeye başlanmasından kendisi de rahatsız olur Bursa'dan kaçmayı kendi kerametlerinin bilinmediği bir diyara doğru yolculuk yapmayı planlıyor.

Koyun Baba'nın bundan sonraki hareket noktası Konya'dır. Konya'ya geliyor. Orada bir mağara kenarında koyunlarını otlatıyor. Belli bir sürü sahibidir artık. Koyunlarını otlatıyor kendisi de mağaraya çekiliyor. Mağarada inziva hayatı yaşıyor, fakat orada bir kuyunun başında çobanın birisinin ağladığını görüyor.

"Niye ağlıyorsun?" diyor.

"Görüyorsun. İşte benim koyunlar. Bu da onun da koyunları varmış. Benim koyunlar burada susuzluktan kırılıyor. Elimde bir kova vardı. O kova da kuyunun dibine düştü."

Kuyu yaklaşık yirmi arşın derinliğinde. Bu kuyunun dibine inip de bu kovayı çıkartmak mümkün değil.

"Hayvanlar susuzluktan kırılacak. Ben de ağadan epeyce sopa yiyeceğim. Onun için ne yapacağımı bilmiyorum!" diyerek ağlıyor.

"Ya üzülme!" deyince,

"Üzülme demek kolay. Yiğitsen çıkart şurdan suyu da koyunları sulayalım." diyor.

Bunu dinleyen Koyun Baba kerametini izhar etmek istiyor, fakat sonra vazgeçiyor. "Ya Rabbi! Halimi açığa vurmuk, faş etmek istemiyorum. Bursa'da böyle bir şey gerçekleşti. Oradan kaçtım, buraya sığındım. Burada da halimi biliyorsun. Ne olur bir kolaylık nasip et de şu koyunlar suyunu içsin." deyince çoban oradan sabırsızlanıyor.

Bırak şimdi dua etmeyi. Bu iş duayla muayla olacak bir iş değil. Biliyorsan bir çare onu söyle, yoksa beni boşuna oyalama." diyor.

Koyun Baba elini kuyuya uzatıyor, kovayı çekip suyu çıkartıyor. Yirmi arşın derinliğinde, yaklaşık on beş metre derinliğindeki bir kuyudan, kovanın o kadar derinlikte olduğu bir yerden aniden suyu çıkartınca orada da sırrı açığa çıkmış oluyor ve Koyun Baba:

"Buradan da bize yol göründü" diye mağarasına çekiliyor, kırk gün riyazatta bulunuyor ve kırk günün sonunda: "Ya Rabbi! Sen bana kolaylık ihsan eyle. Ben burada artık kerameti izhar ettiğim için bu halkın arasında duramam. Kendim gizli kalmamı arz ediyorum" deyince gökten bir nida geliyor:

"Dile benden ne dilersen." diye. O meshur Arapca ifadesiyle: "İlahi ente maksubi ve rızake makbubi" yani "Ya Rabbi, Sensin benim dileğim, sadece seni istiyorum. Senin rızanı kazanmak istiyorum" diyor. Bu söz, bu dua üzerine üç gün üç gece bu şekilde karşılıklı konuşmadan sonra rüyasında yine kendisine deniliyor ki: "Kara kayalı, kekik kokulu bir toprak var. Sen oraya gideceksin. Dergahı orada kuracaksın."

"Kara kara kayalı ve kekik kokulu bir toprak neresi acaba diye?" Yoluna devam ederken zaten rüyasında "O senin karşına çıkacak." deniyor. Yoluna devam ederken en sonunda Osmancık'a geliyor, bakıyor gerçekten büyük bir kaya var.

Şu anda Osmancık'ta, Osmancık Kalesi'nin de bulunduğu büyük kayalık bir bölge var. Eğer Osmancık'a gitmişseniz burayı görmüşsünüzdür. O kayayı görüyor ve toprağın kokusunda da kekik kokusu çok fazla. Kekik bayağı belli eder kendisini. Hele de hayvanlar yediği zaman, hafif kendisiyle oynandığı zaman, ellendiği zaman kokusu daha güzel yayılır. Onun için kekik kokusuyla kara kayayı gördüğü zaman "tamam" diyor.

"İşte burası benim mekanım" diyor ve orayı mekan tutmaya karar veriyor. Bu kekik kokulu kara kayalı olan bölgede o kara kayanın üzerine çıkıyor, oturuyor; yalnız yanında bir yarım tonluk falan bir büyük taş var. O taşı eline alıyor. O taşı eline alıyor, kaldırıp atabildiği kadar uzak bir yere atıyor. "Benim mekanım burası, mezarım da orası olsun." diyor. Şu anda Koyun Baba türbesinin bulunduğu yer, o taşın düştüğü yer olarak söylenmektedir.

Koyun Baba Osmancık'taki faaliyetleri sırasında Kılıç kazasında vaiz olarak bulunan Abdullah adında bir şahıs var ki: Koyun Baba'nın şöhretini çekemez, onu kıskanır ve aleyhinde konuşmalara başlar. Koyun Baba'nın bir sihirbaz, kişiliksiz bir insan olduğunu falan anlatmaya çalışır. Koyun Baba'yı yakalayıp getirmeleri için on iki kişilik bir ekip kurup Osmancık'a gönderilir. Gümüş Hacı Köyü'nün yanında Gümüş eski Gümüş Köyü vardır. Oraya Gümüş kazası da denir. O dönem için söylüyorum bunu. On iki mollayı yola çıkartır. Gümüşten çıkan bu ekibin görevi, Koyun Baba'yı yakalayıp getirmektir. Güvercinlik Köyü yakınlarına vardıkları zaman bunlar yorulurlar ve uyurlar.

Uyandıklarında gusül abdest almak icap ettiğini anlarlar. Irmağa girerler yıkanmak için. Elbiseleri ırmağın kenarındadır; fakat yıkanıp çıktıkları sırada bakarlar ki her elbisenin üzerinde bir yılan oturmaktadır. Onlara taş atarlar, yılanlar daha da sertleşir daha da haşin tavırlar takınırlar. Yanlarına yaklaşmak, kovmak mümkün olmaz. Ondan sonra gelen çobandan yardım isterler. Geliş sebebini anlatırlar. Sebep olarak da Koyun Baba'yı yakalayıp götürmek için buralara geldiklerini, Güvercinlik'e uğradıklarını falan söylerler. Çoban der ki,

"Siz Koyun Baba'yı yakalamak için geldiniz. Kötü niyetli olarak gelmişsiniz. Eğer bu niyetinizi değiştirirseniz. Kovun Baba'yı sevdiğinizi ifade ederseniz o zaman bu yılanlar kendiliğinden giderler.” Birisi Koyun Baba’yı öldürmek istediğini söyler, diğerleri ise sevdiklerini ifade eder. Fakat işin korkusunu iyice hisseden, ciddiyetini iyice hisseden on iki kişi, on ikisi de Koyun Baba’yı çok sevdiklerini, yaptıklarından pişman olduklarını, tövbe ettiklerini söylemek suretiyle çobanın yanında bu sözü verince yılanlar kendiliğinden ırmağa doğru akıp çekip giderler. O birisi zoraki söz vermişti ya! Zoraki söz veren kişi, daha sonra Koyun Baba’yı öldürmek ister; fakat Koyun Baba’yla karşılaştıklarında on bir kişi Koyun Baba’nın müridleri olurlar.  On ikinci kişinin niyetini Koyun Baba anlar. “Cüzzam olasın” der. O da cüzzam hastalığına yakalanıp vücudunda bütün derileri dökülmüş olarak perişan vaziyette ölür.   

Editör: İlkay Sever