Başkan Aşgın: “Metrobüslerle şehrimizi buluşturacağız” Başkan Aşgın: “Metrobüslerle şehrimizi buluşturacağız”
Aralarında Osmancıklı hemşerimiz eski Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Ahmet Çörekçi’nin de bulunduğu, kamuoyunda “28 Şubat Davası” olarak bilinen davada 14 emekli general hüküm giymişti.  Avukat İlkay Sezer, yüksek güvenlikli cezaevlerinde bulunan komutanların ev hapsi konusunda hukuken bir engel olmadığını söyleyerek “Bir rapor alınmak suretiyle, infazın durdurulması alınabilir, ya da en doğrusu Anayasa Mahkemesi öncelikle inceleme konusu yapacak, bu iddiaları da inceleyecek ve bir karar verecek. Hak ihlali ve yeniden yargılama kararı zaten hepsinin eve dönmesinin yolunu açacak.” dedi. Avukat İlkay Sezer ve Avukat Aykanat Kaçmaz, İsmail Küçükaya ile Çalar Saat programına konuk oldu. Hüküm giyen komutanların avukatları 28 Şubat davasında en son gelinen noktayı konuştular. Avukat Aykanat Kaçmaz; “Bu davanın bir siyasi boyutu olabilir. Bunun sorumlusu siyasilerdir. Israr ve inatla Anayasa Mahkemesi’ne dilekçeler vermeye devam ediyoruz. ” derken, Avukat İlkay Sezer ise “Anayasa Mahkemesi bu müracaatları bir an önce incelemeli ve neticeye bağlamalı. Hak ihlali ve yeniden yargılama kararı zaten hepsinin eve dönmesinin yolunu açacak. ”dedi. “ANAYASA MAHKEMESİ BU MÜRACAATLARI BİR AN ÖNCE İNCELEMELİ VE NETİCEYE BAĞLAMALI” Davayı hukukçu olarak dışarıdan takip ettiğini belirten Avukat İlkay Sezer,” Anayasa Mahkemesi bu müracaatları bir an önce incelemeli ve neticeye bağlamalı. Çünkü o tarihte bir siyasi partinin genel başkanı Rıfat Serdaroğlu; “O tarihte ben siyasetin içindeydim. Ve asker bu hükümeti yıkmadı. Siyaseten biz Doğruyol Partisinin içindeydik, biz bastırdık. Biz bu hükümetin değişmesine, Erbakan’ın istifasına sebep olduk” dedi. O dönemin eğer yanlışı, eğer eksiği varsa, bunun sorumluluğunun tamamen içerideki 14 kişiye yüklenmesi çok doğru değil, hiç doğru değil hatta.  Bu anlamda Anayasa Mahkemesi’nin bir an önce bu incelemeyi yapıp, itirazları, başvuru esaslarına göre bir değerlendirme yapması lazım. Sanıkların sadece aleyhine olan delilleri değil, lehine olan delillerde toplanmalı. Bunlar toplanmadı. Bu hükmün onanmasının gerekçesi 5 numaralı CD.  5 numaralı CD, ODTÜ’de incelemeye gidiyor. Bilirkişiler bu CD’nin içerisinde aynı Ergenekon, Balyoz da olduğu gibi aynı yöntemle oluşturulmuş sahtelikler olduğunu tespit ediyor. Anayasa Mahkemesi bu konuyu inceleyecek ve bir karar verecek. Hukuken bakarsak burada hatalı yanlış bir karar verildiğini ben kendi adıma gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. Değerlendirme yaparken şunları dikkate almak lazım. Mesela, dönemin Adalet Bakanı, Refah Partili Şevket Kazan. Şevket Kazan’a deniliyor ki “Şikâyetçi misiniz?” Aynen şöyle söylüyor. “Hayatımın en zor kararıdır, bu dosya için şikayeçi olmak.  Ben şikayetçi değilim. Her insanda vicdan var, ben de insanım şikayetçi değilim.” İddia edildiği gibi orada böyle bir şey olsaydı, dönemin Adalet Bakanı olan, bu olaylara muhatap olan bu kişinin şikayetçi olmaması düşünülebilir mi?. Kendisinin yazmış olduğu bir kitap var. Kitabında da hükümetinin istifasının tek sebebinin iki ortak arasındaki protokol olduğuna vurgu yapıyor. Rahmetli Mesut Yılmaz, mahkemede hakimlerin gözünün içine baka baka “Burada bu komutanların yargılanmasında zül duyuyorum. Bir hesap sorulacaksa siyasetçi olarak bize sormanız gerekir. Çünkü o kararlar, siyasetin aldığı, yasama organının aldığı kararlar” diye beyanda bulunmuş. “HUKUK HERKESE LAZIM OLABİLİR” Bunların hiçbirini görmezden gelmemeliyiz. Hukuk herkese lazım olabilir. Kime lazım olacağı belli olmaz. Bu ülkede darbelerden en çok şikayet edecek heralde Rahmetli Süleyman Demirdir. “6 kere gittim 7 kere geldim “ kendisi de böyle ifade ederdi.  Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığı döneminde oluyor bu olaylar. Ve kendisi komisyona mektup yazıp “Ben anayasal yetkimi kullandım.  Ben Anayasa da ki taktir hakkını kullanarak hükümet kurma görevini o protokolün bir ortağı istifa vermişti, ben Mesut beye verdim” dedi. Eğer bu bir darbe olsaydı, Milli Güvenlik Kurulu’nun başkanı Süleyman Demirel’di. Süleyman Demirel’ buna işaret vermiş olurdu. “dedi. “HAK İHLALİ VE YENİDEN YARGILAMA KARARI ZATEN HEPSİNİN EVE DÖNMESİNİN YOLUNU AÇACAK” Hukuken hükümlü komutanların ev hapsi konusunda engel olmadığını ifade eden Avukat İlkay Sezer, “Bir rapor alınmak suretiyle, infazın durdurulması alınabilir, ya da en doğrusu Anayasa Mahkemesi öncelikle inceleme konusu yapacak, bu iddiaları da inceleyecek ve bir karar verecek. Hak ihlali ve yeniden yargılama kararı zaten hepsinin eve dönmesinin yolunu açacak.” “AHMET ÇÖREKÇİ’NİN ANAYASA MAHKEMESİ’NDE YARGILANMASI GEREKİYOR” Hüküm giyen komutanların avukatı olan Aykanat Kaçmaz “Necmettin Erbakan, eğer yaşamış olsaydı, ifadesi zorunluluk olarak alınacaktı. Ve bu sürecin ve olayın açık açık darbe olmadığını söyleyecekti “diyerek “Bizim dosyanın içerisinde en yaşlı kuvvet komutanlarından Ahmet Çörekçi var ve cezaevinde. Onun da Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi’nde yargılanması gerekiyor. ”dedi. Kamuoyunda “28 Şubat Davası” olarak bilinen davada 14 emekli general hüküm giydiğini, haklarında verilen beraat ya da mahkumiyet kararları bozulan 16 komutanın yargılamasına yeniden başlandığını belirten Aykanat Kaçmaz; “14 komutanın cezaevinde mahkumiyetleri devam ediyor. Kalan 16 kişinin 14 komutana yardım ettiği bahsiyle yargılamaları devam ediyor. 2012 yılında bir fetö kumpası olarak başladı. Necmettin Erbakan, eğer yaşamış olsaydı, ifadesi zorunluluk olarak alınacaktı. Ve bu sürecin ve olayın açık açık darbe olmadığını söyleyecekti. Geçmiş röportajlarında bunlara dair söylemleri var.  Vefatından sonra başlayan soruşturma, blok halinde verilen dilekçeler, yeni bir soruşturmaya dönüştürüldü.  Bu soruşturma daha önceki yıllarda 1997 ve sonrasında takipsizlikle sonuçlanmışken, yeni bir soruşturma canlandırıldı. 2012 dalgalar halinde başlayan ve tutuklamalarla uzun süren yargılamalar sonunda geçen senenin ortalarında, komutanlar hükmen cezaevine girdiler. Yaşları 74-94 arasında değişen 14 komutan, yaklaşık 14-16-18 ay değişen şekillerde yargılanma devamı sırasında tutuklu kaldılar. Hükümden önceki dönemlerde tahliye oldular. Hükümle beraber bu kez hükümlü olarak cezaevindeler. Yaklaşık 16-18 aylık bir dönemde tutuklulukları var komutanların.  Şu anda 6 aylarını devirmiş 7’nci ayın içinde hükümlüler. 5 numaraları CD bu davanın temel delillerinin olduğu CD’dir. Zamanımda fetö iktisadı sebebiyle Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkartılmış bir tabip binbaşıya gönderilen CD’nin içinde ki mahkeme bu CD’yi askeri belge ve delil olarak kabul etmiştir. CD’nin içinde fetö dershanesi ya da eğitim kurumlarında hazırlandığına dair emareler var. Bir tanesi de trigonometri gibi bir takım matematik derslerinin başlıkları olan bir belgedir. Bu askeri belge olarak CD’nin içinde yer alıyor. Yani bunun Silahlı Kuvvetler belgesi olma ihtimali olmayan bir dijital kayıttır. Bir fetö dershanesi yada eğitim kurumunda hazırlanmış olmalı ki bu kayıt o CD5’in  içine girmiş olsun. CD’yi getiren CD’de inceleme yapan savcılar tarafından yaptırılan TÜBİTAK bilirkişileri, komutanları tutuklayan o dönemde adları özgürlük hakimleriydi.  Tutukluk haline karar veren hakimlerin tamamı fetö ihtisaslısı çıktılar ya firari er, ya ceza aldılar, ya da hükümlüler şuanda. Bizim dosyanın içerisinde en yaşlı kuvvet komutanlarından Ahmet Çörekçi var ve cezaevinde. Onun da Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi’nde yargılanması gerekiyor. İlker Başbuğ ile ilgili Anayasa Mahkemesi bir ihlal kararı verdi. “Anayasa Mahkemesi’nde yargılanmalıdır” dedi.  Dolayısıyla Ahmet Çörekçi’nin ve diğer komutanların birlikte Anayasa Mahkemesi’nde yargılanmaları gerekir. Anayasa ve Ceza Muhakemeleri kuralları gereğince. YAŞLARI GEREĞİ SAĞLIK SORUNLARI YAŞIYORLAR Bir kısmı Silivri, bir kısmı Ankara Sincan, bir kısmı da İzmir Kırıklar Cezaevinde olan komutanların sağlık durumları hakkında da bilgi veren Avukat Aykanat Kaçmaz; “Cezaevinde kendilerini bilenler, sağlıklarını kontrol edebilecek mental yetenekleri kalmış olanlar eski askerde olmaları nedeni ile, hayatlarını idame ettiriyorlar. Ancak mental yetenekleri zayıflamış olanların nasıl hayatlarını idame ettirdiklerinin taktirini de sizlere bırakıyorum.  Biri İzmir, biri de Ankara’da olan iki isim, isim vermeyeyim mental yetenekleri çok zayıfladığı için kendi hayatlarını artık yardımsız idare ettiremeyecek durumdalar. Tuğgeneral Namık Kemal Çalışkan, hem savcılığa, hem mahkemeye kendisi bizzat yazılı olarak başvurdu. Hatta yetmedi Yargıtay’a da başvurarak “Ben bu olayların odağındayım, ve tanığıyım beni dinleyin”dedi fakat ne savcılık ne mahkeme, ve 16. ceza dairesi dinlenmesi yönünde hiçbir karar almadı, değinmedi bile. Namık Kemal Çalışkan yargılanması devam eden komutanların duruşmasında   ben çağırdım ve sayın mahkeme dinleme kararı alarak ve yeminini de yaptırarak dinledi. 97 yılına gidersek o dönemlerde diyorlar ki iddiada böyle “Siz tankları yürüttünüz, bu da cebir ve şiddettir. Sonrasında 28 Şubat kararlarının alınmasında ve hükümetin istifasında baskı uyguladınız.” Melan söylüyorum, Namık Kemal Çalışkan aynen şöyle söylüyor.; “Bu tankların o tarihte Sincan’dan ya da başka bir yerden Akıncı Üssüne gitmesinin tarihi 6-8 ay önceden belliydi. Biz Sincan’ın içinden geçme kararımızı yürüyüşün 1 ay öncesinde kabaca öğrendik.   Ve mülki makamlarla da irtibat kurduk” Sincan Belediyesi tarafından yapılan Kudüs gecesi sebebiyle düzenleyenler, belediye başkanı dahil olmak üzere suç işledikleri için mahkum oldular. Bu geceye tepki olarak tankları yürüttünüz” dediler. Ama Namık Kemal Çalışkan dedi ki; “Sincan gecesiyle alakası yok, çünkü, gecenin olmasından önce bunun planını yaptım.  Bir köprü çalışması vardı. Ve dolayısıyla Sincan’ın içerisinden geçtik. “dedi. Yani Kudüs gecesinden önce bu plan yapılmıştı. “BU DAVANIN BİR SİYASİ BOYUTU OLABİLİR. BUNUN SORUMLUSU SİYASİLERDİR.” 28 Şubat sürecinde birtakım mağduriyetler söz konusudur. Davanın başından beri yargılananlar biz avukatlar bunu asla reddetmedik.  O dönemdeki mağduriyetler dönemin mevzuatlarından kaynaklanıyordu. Yani kılık kıyafet yönetmelikleri, yönergeler, İçişleri Bakanlığı’nın genelgeleri hepsi mevzuattaydı.  O mağduriyetler mevzuatın gereğiydi. Bu davanın bir siyasi boyutu olabilir. Siyaseten mağdur olanlar, bir parti o partiye gidebilir.   Ama ceza boyutundan bahsediyorum bu dava türban davası değildir, benim açımdan. Bu dava hükümetin cebir ve şiddetle devrilmesi davasıdır. Yargılanan komutanların o mevzuatın çıkartılmasıyla ya da o mağduriyetlerle kesinlikle alakası da yoktur.  Yani siyaseten bir takım mağduriyet varsa komutanların eseri değildir. Bunun sorumlusu siyasilerdir. ısrar ve inatla Anayasa Mahkemesi’ne dilekçeler vermeye devam ediyoruz. ”dedi. Komutanları ileri yaşlarda olmaları dolayısıyla kamuoyunda bir hassasiyet olduğunu belirten İsmail Küçükkaya, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir açıklamasını hatırlatarak; “Cumhurbaşkanı bana gelen giden yok”dedi. Buradan da yola çıkarak Anayasa Mahkemesi’ne atıfta bulunuyorsunuz. ”dedi.
Editör: TE Bilisim