Osmancık'ta 23 Nisan coşkusu yaşandı Osmancık'ta 23 Nisan coşkusu yaşandı
Bugün şöyle biraz, her kesimi ilgilendirecek bir konuya değinmek istiyorum. Dünyada olduğu gibi, ülkemizde de aile yapısı değişmekte, çekirdek aile sistemi gittikçe ‘’çe’’ şekline dönüşmektedir. Artık bekâr çocuklarımız bile ekonomik özgürlüğe kavuşmaları ile birlikte kendi evlerine çıkmakta, aileleri ile yaşamak istememektedirler. Diğer yandan ise aile fertlerinden birinin genellikle de erkeğin çalışması, aile ekonomisi açısında zor bir süreç oluşturmakta, hem baba, hem de anne çalışıyorsa biraz nefes alınabilmektedir. Bu durumda, ya çocuklar bakıcılara ya da ebeveynlere kalmaktadır. Bu ise anne kokusu almayan çocukların, hem kendilerine hem de vatanlarına dert olmaya devam etmektedir. Yani nereden bakarsanız bakın büyük bir dert gittikçe derin bir hal almaktadır. Diğer yandan ortalama yaş sınırı sürekli yukarı çıkıyor diye sevinirken, öbür yandan geç ölümler toplumda başka bir yara açmaktadır. ‘’Ya bu nasıl laf’’ dediğinizi duyar gibiyim. Bu Cuma, camini bahçesinde otururken ki, hepsi benden çok yaşlı dört beş Almancı ağabeyimle sohbet ettim. Bunları üçü 82 yaşında ikisi de hemen hemen onlara yakın. Biri kayınpederinin 2 yıldır yattığını, çok zorluklar çektiğini söylerken, diğeri de ‘’Benim ki de beş senedir yatıyor. Yıllardır altından alıyoruz…’’ Diye dert yanmaya başladı. Anlayacağınız, hepsi de bitmişliğin sınırında. Bu arada çok sevdiğim emekli bir Türkçe öğretmeni ablamızın annesi de yıllardır aynı vaziyette. Bunlar Almancı olduğundan sormak aklıma geldi. ‘’Almanya’da durum nasıl?’’ Birincisi Almanya da aile sağlığı kurumları, hastaneler, huzur evleri, bakım evleri ve ölüm evleri şeklinde bir sıralama varmış. Huzur evine kadar bizde de var. Bakım evlerini bazı belediyelerin yaptığını gördüm. Örneğin Antalya Büyük Şehir Belediyesi Bakım Evi gerçekten çok güzel, ama kapasitesi çok düşük… Lakin bakım on numara amma, bizim hanımın teyzesinin boyundan alt taraf tutmuyor; biraz baktılar eve gönderdiler. Allahtan Antalya’da Gürcü, Tatar falan var da evde baktırıyorlar. Bizim Almancılar diyor ki; ‘’Yaşlıların hepsi huzur evine giderler. Burada yatalak duruma gelenler, bakım evine gönderilirler. Burada maaşı olanın tüm maaşı oranın ücretine göre kesilerek kuruma ödenir. Eğer yetmez ise devlet destekler.’’ Şu anda 4.000 Euro olduğunu söylüyorlar. Burada tüm bakımlarını bu kurum yapar. Yani refakatçi falan istemedikleri gibi, ancak ziyaret amacı ile giriş yapabiliyormuşsunuz. Yani bizdeki gibi ‘’Anaaa, anasını huzur evine atmış’’ şeklinde bir kınama yok. Ya da ‘’Gelin hastanıza refakatçi getirin…’ Diyen de yok. Durum hastanelerde de aynı. Ayrıca, huzur evindesiniz ve yatalak değilsiniz. Ancak, doktorlar kısa ömrünüz kaldığını tespit ederse sizi, benim tabirimle ölüm evlerine gönderiyorlar. Yani ‘’Huzur evlerinde bile tutmazlar…’’ Diyorlar. Bizim sorunumuz, gerçekten yıllarca yatağa bağlı ve bakım gerektiren insanların, nasıl bakılacağı konusudur. Özellikle çekirdek aile sisteminin oluşması ve aileden iki kişinin çalışmak zorunda kalması bu bakımları olumsuz etkilemektedir. Bu hafta bizim imamın vaazda söylediği ana baba hakkı amenna, ama diğer taraftan da, hayat devam ediyor. Bu kısır döngü ileride bizi daha da zorlayacağı bir gerçektir. Çözüm: Bakım evler. Her ne kadar, Hasta Bakım diye iki yıllık bölümler olsa da, ya da yalandan, bir hemşire bir şoförle, hastane personellerinin ziyaretleri buna çözüm olmayacaktır. Devletin buna kısa sürede el atıp, bakım evleri kurulması gerekir. Huzur evi kelimelerinden nefret eden yaşlılarımız, bakım evlerini kabul edeceklerdir. Sayın Oğuzhan Kaya Bey, ben topu size attım…
Editör: TE Bilisim